16 Nisan 2014

Bahar geldi

Sanma ki derdim güneşten ötürü; 
Ne çıkar bahar geldiyse? 
Bademler çiçek açtıysa? 
Ucunda ölüm yok ya. 
Hoş, olsa da korkacak mıyım zaten 
Güneşle gelecek ölümden 
Ben ki her nisan bir yaş daha genç, 
Her bahar biraz daha aşığım; 
Korkar mıyım? 
Ah, dostum, derdim başka...


Romantik ve hayalperestlerin mevsimi geldi. Balkon duzenegimi kurdum bile. 




San Francisco'ya gidiyorum ara ara. Buyuk sehirde avare avare dolasip yeni yerler kesfetmek cok zevkli geliyor. 




Cok hosuma giden bir film izledim gecen hafta: The Lunchbox. Film, Mumbai'de yasayan ve evliligi iyi gitmeyen bir kadinin, kocasinin begenisini kazanabilmek, bir nebze olsun ilgisini cekebilmek icin ozene bezene yemek yapmasiyla ilgili. 

Mumbai'de calisanlara ogle yemeklerini goturen dabbawala'lar var. Bunu, birkac yil once bir tv programinda gormus ve cok sasirtici bulmustum. Bu adamlar, her sabah evlerden ya da restoranlardan sefertasinda yemek toplayip isyerlerine, calisan insanlara teslim ediyor ve bos kaplari da ogleden sonra geri goturuyorlar. Evlerden bisikletle topladiklari sefertaslarini trenlerle, oldukca uzun bir yolculuktan sonra yerlerine ulastiriyorlar. Izledigim programda cok da cuz'i bir ucret karsiligi bu isi yaptiklari, ama ulkedeki yoksulluk dusunulunce bunun bile sans oldugu belirtiliyordu. Sandigimizdan cok daha fazla insan, neredeyse karin toklugu karsilinda her isi yapmaya razi. Bazi yerlerde bunu da bulamayanlar var ne yazik ki... 

Sistem cok hataya musait gorunse de oldukca duzgun isliyor aslinda. Ama filmde bir karisiklik oluyor ve bu kadincagizin hazirladigi yemekler bir baskasina gitmeye basliyor ve olaylar gelisiyor. Ozellikle kadinlara hitap eden bir film gibi geldi bana. 

Hint mutfagini zaten cok seviyorum, okudugum Hintli yazarlari da... Hint sinemasi da bunlarin yaninda yerini aldi. Ogleden sonra, kahvemi icerek sinema keyfi yaptim. Yapmayi en sevdigim seylerden biri. Ne kadar buyuk ekranli televizyonlar falan ciksa da sinemanin yeri ayri.




Yazar demisken, Jhumpa Lahiri'nin kitaplarini cok seviyorum. Yazar aslen Hintli ama Amerika'da yasiyor. Tum kitaplarini okudum ve su anda da son kitabi The Lowland'i okuyorum. En unlu kitabi filmi de cekilen The Namesake sanirim. Kendi ulkesinden baska yerlerde yasayan insanlari, onlarin yasadigi kultur soku ve degisimleri, bunlarin kusaklar arasindaki etkilerini cok guzel anlatan bir yazar. 




Bu bahar da geldi ve bir sekilde gececek iste. Saglik ve huzurla gecsin yeter. 


5 yorum:

  1. Pinarcigim ne guzel anlatmissin. Ben de izleyecegim o filmi sen begendiysen ben de begenirim.
    keske daha cok yazsan bloguna ben de gorurum gittigin yerleri

    YanıtlaSil
  2. kahve cikolata ikilisi cok kiskirtici gorunuyor. neyse haftasonu ben de yapacagim bu keyfi ;)

    YanıtlaSil
  3. Hilalcim, filmi kesinlikle tavsiye ediyorum. Oldukca dokunakli geldi bana. Haklisin, daha cok yazmaliyim ama usengecligime yeniliyorum :)

    YanıtlaSil
  4. Ben de uzun sure Bay Area'da yasadiktan sonra East Coast'a tasindim. Ben de bir basima San Francisco sokaklarini kesfe cikmaya bayilirdim. China Town yazinizda cok tanidik, o ilginc Cin bakkallarini gezerken cok zevk almisimdir.
    Jhumpa Lahiri'nin de Interpreter of Maladies cok guzel, biz gocmenlerin birseyler bulabilecegi bir kitap.

    Sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba nurvenur. Ne güzel ortak zevklerimiz ve anılarımız varmış :) O kitabını da okudum J.Lahiri'nin ve haklısın insan kendinden çok şey buluyor kitaplarında. Sevgiler.

      Sil